cindrellaundertheumbrella@hotmail.com

28 Nisan 2008 Pazartesi

3,2,1 sıfırrrrrrrr....

Bu hafta diyeti falan boşverip yemek yeme işini biraz(!) abartınca pişmanlık duygusu ağır basmaya başlamıştı ki kendimii iyi hissetmek için sıfır beden anoreksik ünlülerin resimlerine bakıpp moral buldum. Zayıflıkta bi yere kadar canım ne gerenk var abartmaya dimi ama.... İlk fotoğraf hakkını Mary Kate ve Ashley Olsen kardeşler haketttii. Olsen kardeşleri Nicky Hilton ve Paris Hilton kardeşler ve ex kankası Nicloe Richie takip etmekte....



Keira Knightley fazlaca korkunç gözükmüyor mu???


Amy Winehouse'ında bacaklar yakında kopucak ben kendisini burdan uyarıyorumm. Vickyycim hemm rüküş, hem kokoş hem de çok zayıfsınn sevmiyoruzz seniii!
Bradcimm Angie sana büyü yapmışşş bu haliyle nası tavlamış olabilir ki seni başkaa?? Courtney Cox'da bir zamanlar güzeldiii....
Umutsuz Ev Kadını Felicity Huffman gerçekten umutsuz vaka gibi gözüküyor.
Moda ikonumuz Kate Moss'da daha fazla zayiflamasın artıkk yoksa onun da sonunu iyi görmüyorum.


13 Nisan 2008 Pazar

Kalbe Ben Bi Yol Verebilsem....


Ayşe Hatun Önal'ın yeni şarkısını dinlediniz mi?? Dinlemediyseniz dinlemenizi tavsiye etmekle kalmıyorum dinleyin diyorumm. Dinleyen herkesin ortak yorumu Ayşe Hatun'dan beklenilmiycek bi performans olduğu... Kırılmandan belli kırıcan mı belini tarzı yeni bi şarkı bekleyenleri hüsrana uğratan Ayşe, kendini aşarak güzel bi çalışma ortaya koymuş. Slow-electronic tarzı bi şarkı olmuş. Tekrar tekrar dinlenilesi olmuş. Klibindeki ufolar uzaylılar ne alaka diyenlere bi cevap youtubedaki bi yorumdan gelmiş: eski bilimkurgu filmlerine gönderme yapıyormuş!! Uzaylının sırtındaki şaşal su şişelerini görünce umarım yapmak istediği gerçkten budur diye geçirmedim diil içimden... Klipte Ayşe Hatun'un göz makyajını süper güzel buluduğumu da ekliyimm hemen=) bi de siyah ojeler çok yakışmış ben de niye öyle durmuyo kii diye iç geçiriyorumm şu an!!! Ayşe'nin bu kadar beklediğine değmiş doğrusuu... Dinleyin bana hak vericeksinizz....

9 Nisan 2008 Çarşamba

Zor sınav yoktur, çalışılmayan sınav var(mı)dır.

Günlerden çarşamba, tarih 9 Nisan 2008. Tarihi ayrıca not düşüyorum çünkü bugün İtü tarihinde(ya da kendi İtü sürecimde , emin diilim) bir ilki yaşamanın mutluluğunu tadıyorum. Mutluyum ama buruk bi mutluluk sanki bu. Seçmeli adı altında bize dayatılan derslerden Statiği seçtim(!)dönemin başında. Kendim de seçmedim saolsun buddyim herzamanki gibi imdadıma yetişip kayıt dönemi ikimiz için de en iyi hocayı bulduğuna inanıp dersi seçti. İlk hafta 'bu dönem süper olucak tüm derslere gidicez hepsinden geçicez' gazıyla büyük bi hevesle inşaat B308deki dersimize gittik. Derse girmemizle bayılmamız ve dersten çıkmamız arasında geçen süre 30 dakika etmiş midir tam hatırlayamıyorum. Daha 10. dakikadan hocanın çok bayık, dersin çok sıkıcı olduğu kanısına vardık. Sonraki haftalarda derse sadece yoklamaya imza atmak için gider olduk. Arka kapıyla ön kapı arasındaki mesafenin sadece 5 adım olmasına rağmen ders süresince sürekli çıkıp girerek belki de farkında olmadan(!) derse, emeğe, saygısızlık ettik. 9 hafta boyunca düşüncelerim kesinlikle böyle değilldi, ta ki bugün sınav olana kadar.

Hoca herkesi 5erli 4erli sıralarda yanyana oturtturdu, yetmedi diğer kendini çok zeki sanan kompleksli hocalara inat Alı Bli grup bile yapmadığı sınav kağıtlarını dağıttı. Haftalar önce verdiği ödeve benzer sorular sormuştu, belki de derste anlattıklarına benzer. O zaman anladım ki hocanın tek amacı öğrencileri öğrensin, öğrenmekle kalmasın iyi notlarla da geçsindi. Baktı 1. soruda tüm sınıf uzun uzun uğraşıyor, zorlanıyor, işte o zaman tahtada soruyu çözmeye yönelik yol gösterdi.Hangi hoca yapar ki böyle bişeyi? Böyle hocalar var da ben mi ilk defa karşılaşıyorum?? Gitmediğim her hafta için, dinlemediğim ve rahatsızlık verdiğim her ders için üzüldüm. 'Sınavın iyi geçmiş ki o yüzden böyle şeyler söylüyorsun' diyenler de olucaktır, yanıldıklarını söyleme gereği bile duymuyorum. Böyle hoca zor bulunur, teşekkür ederim Ali Nuri Doğruoğlu.

Çok şanslı olmalıyım ki hayran olunacak başka bi hoca daha tanıdım İtü'de. İşletme mühendisliğini bana sevdirmeyi başarmış, bölüm değiştirme düşüncelerimden sonra ilaç gibi gelmiştir. Ümit Şenesen'den bahsediyorum. İlk dönem başka bi hocadan aldığım İstatistik dersinin kitap kapağında adını görüp , kendisinden ders almayı aklımın ucundan bile geçirmediğimi ama ders aldığım için kendimi çok şanslı gördüğümü itiraf etmeliyim. Dersinde zaman geçirdikçe profesör olmayı nasıl başardığını daha iyi anlıyor insan.

İlk başta herkes kadar ben de korkmuştum. Birçok kitap yazan bi profesörden ders almak kolay olmasa gerekti. Hele bir de sınav kitap, defter açık olacak dediğinde tamam dedim yine kalıcam herhalde. Sanılanın aksine dersin anlaşılması için elinden geleni yaptı, güncel hayattan örneklerle aktardı, sayılar karmaşası gibi görülen istatistiğe farklı bi açıdan bakmamızı sağladı. Her dersine koşa koşa gider oldum. Söylediklerinin hiçbirini bile kaçırmak istemedim. Sınav da korkulanın aksine çok da zor değildi, yeterince çalışmadığımızı farkettik. Sınavdan sonraki hafta derse geldiğinde 'kalem kağıt çıkarın sınavda yanlış yaptığınızı düşündüğünüz bi soruyu çözün notunuza ekliycem.' dediğinde sınav sorularına hiç bakmadığımı farkedip kendimden utanmamı ve kendimi sorgulamamı sağladı. Sonra da sınav sorularını çözüp rahat rahat 100 alınabilecek bi sınavın ortalamasının 45 çıkmasına sınıfça kahrolmamıza neden oldu.

Diyeceğim şudur ki böyle profesörler, hocalar, öğretim görevlileri..vs olduğu sürece sadece İtü'de değil tüm okullarda öğrenciler sadece yoklama yüzünden derslere gitmek, geçmek zorunda olduğu için sınavlara çalışmak zorunda kalmaz. Gittiği dersin de, çalıştığı sınavın da yararını görür ,konuyu anlar, dersini geçer. Haksız mıyım?

4 Nisan 2008 Cuma

Herkesi Duyarlılığa Davet Ediyorum, Gelir misiniz??


Bi haftadır kendimle yarış halindeyim. How i met your motherın tüm sezonlarını oturup baştan sona izlemeye çalışıyorum. Arada atladığım bölümleri kaçırmıyım diye oturdum en başında izlemeye başladım. İki bölüm seyrettim sonra kapadım bilgisayarı yattım. Ama içimde bi huzursuzluk oluştu. Önce kalkıp bilgisayarı fişten çektim, sonra üşenmedim gittim adsli kapadım. İyi de niye yaptınki falan diyen bazı kendini bilmezler çıkıcaktırr. Onlara cevabım şudur: Arkadaşım bu dünya yalnız bizim diil daha kaç nesil kullanıcak haberin varmı? Biz şimdiden tüm kaynakları bitirmeye kalkarsak en büyük bencilliği yapmış olmazmıyız? Diyceksiniz ki bilgisayarın fişte takılı kaldığı süre boyunca tükettiği enerji nedir ki azıcık bişii böyle mi kurtarıcaksın dünyayı. Ben yapmazsam sen yapmazsan kim yapıcak? Kim sahip çıkıcak dünyaya. Benim de bi katkım olsun istiyorum. Bu yazıyı okuduktan sonra sormanızı istiyorum kendinize: Bugün Dünya İçin Naptınız?? Benim vericek az da olsa cevabım var ya sizin??


  • Bilgisayarımı kullanmadığım zamanlarda fişten çektim.

  • Adsli kullanmadığım zamanlarda kapadım.

  • Televizyonları stand-by da bırakmayıp yakından kapadım.(Kahrolsun lcd niye yakından kapanmıyokiii çevre düşmanııı!!)

  • Güneş ışığından en fazla yararlanmayı kendime borç bildim perdeleri açtım ışıkları kapadım.

Evet benim şimdilik yaptıklarım bu kadar ya sizinkiler???




Twitter Updates